Kim Bu Kız?

Gökyüzündeki yıldız kadar yalnız

Yeryüzündeki bu kız..

          Yaşamaktan vazgeçirilendi bu kız. Gerçeği hissetmesine izin verilmedi ‘bu kız’ın. AŞK’a olan inancı yok edilmeye çalışıldı. Yıktılar hayallerini, yakıldı umutları. Çığlıkları saklandı sessizce, unutuldu gözyaşları. Aldığı nefesi kopardılar hayatından, kalp atışını çaldılar, ruhunu hançerlediler birçok kez. Defalarca kanattılar yüreğini. Bir darbe daha aldı göğsüne. Yaralandı bu kız. İlk olmayan bu yara izi tam da kalbinde. Ahh bu kız! Bu kız çok yaralı… İşte bu kız, vazgeçirildi yaşamaktan!!!

Gözyaşları kadar bitkindi bu kız’ın yüreği.

Çaresizce beklediği Sen’din, belki de tek isteği..

          Bu kız sustu Rabbim.. Susturuldu. Canını acıttılar, düşüncelerini parçaladılar, duygularının ölümüne yol açtılar. Sustu! Geleceğini yok saydılar, geçmişine kör oldular, yaşadığı anları acımasızca katlettiler. Çıkaramadı sesini, susturdu kendini. Biriktirdiği anılar harcandı hep. Yeni bir hayat, bir nefes için açtığı sayfaları yırttılar hiç durmadan. Karaladılar defterini, sildiler tüm gerçeklerini. Yine sustu!! Susturuldu. İşte yaşamaktan vazgeçirilen kız bu kız’dı!

Yere düşen yağmur damlası kadar yorulmuştu bedeni.

Hissedemediği kalbi bi o kadar da solgun, ne yazık ki.

          Yoruldu, masumluğunu kaybeden bu kız’ın kalbi. Gün geçtikçe dayanma gücünü kaybediyordu artık! Çırpına çırpına bir hâl olmuştu benliği. Daha ne kadar çabalaması gerekiyordu? Kendisi de bilmiyordu. Yaşamak bu kadar zor muydu gerçekten.? İnsanın kalbini hissedebilmesi imkânsıza yakın bir mucizeymiş demek ki. Peki şimdi ne yapmalıydı anbean yoksunlaşan bu kalp? Dışarıdan gelen sesleri mi dinleyecekti? Yoksa iç âleminde oluşan topluluğa mı kulak verecekti? Gelip geçen bu zaman içinde çoğalan topluluğun arasında bulabilir miydi ki kendini? Kalabalıkların arasında duyabilir miydi sesini? Görse tanıyabilir miydi ruhunu? Değiştirilmedi mi bu kız, değiştirilen değil miydi? Yaşamasına izin verilmeyen kız bu kız değil miydi!?

Dört duvar arasında yaşatmaya çalıştığı bi kalbi vardı bu kız’ın.

Sanırım o da idama mahkûm gitti ansızın.

          Özgürlüğünde hapsolmak isterken tutsak olmuştu başkalarının özgürlüğüne. Hayatına giren herkes, sanki demir parmaklık döşüyordu etrafına. Hazire (etrafı duvar veya parmaklıklarla çevrili mezar) hayatına dönüşmüş gibiydi hayatı. Yaşıyordu, evet ama mezarı vardı. Mezardaydı! O da nefes alıyordu herkes gibi, kalbi atıyordu ama yetmiyordu belli ki. Hem, yaşamak sadece nefes almakla mı oluyordu ki? İnsanın kalbi atıyorsa yaşamış mı sayılıyordu? Sizi bilmem ama bu kız için yaşamak bu değil! Zaten bu kız da yaşadığının değil yaşadıklarının farkında ve maalesef hissetmeye olamadı dâhil.

Etrafındakileri sevemedi ki bu kız, etrafı sevdi.

Nasıl sevebilirdi ki zaten, çektirdiklerinden ne hale geldi.

          Bu kız yoksun bırakılmış tüm güzel duygulardan. Unutturulmuş gördüğü güzel rüyalar, aklında sadece, ağlayarak uyandığı kâbuslar var. Yosunlaşmış ruhunu bırakmış öylece, cesaret bile edememiş temizlemeye.

Ah bu kız! Çaresizliğe mahkûm, yardıma muhtaç, yaşamaya aç

Hissizlikten usanmış, ritimli bir kalbe susamış

Kendi cinayetine göz yumup susmuş bu kız…

          Bu kız yaşamak için bi adım atmalı artık. Yok olan ruhunu diriltmeli tekrardan. Kalp ritmini değiştirmeli belki de. Çıkış yolu aramalı bi yerlerde. Önce başlamalı bu yolculuk kendine. Belki de vazgeçmeli suskunluğundan. Ama her ne olursa olsun bu kız artık yaşamalı, hayatının farkına varmalı. BU KIZ! Sözüm sana: Atma vakti gelmedi mi ölü toprağı üzerinden? Bir de sen izin verme soluksuz gecelerine. Kalk artık ayağa ve başla yürümeye, istersen koşmaya, hayallerinde uçmaya. Ne istersen yapmaya başla artık.!!! At artık şu ölü toprağı üzerinden ve izin verme etrafındaki insanların seni değiştirmesine. Nefesinin peşinden git, kalbinin sesini dinle ve yakala ruhunu. Bir an önce silkelen ve kendine gel. Ama artık seni öldürmek için uğraşanların karşısında durma. Yeter ki belli et yaşamak istediğini. Özgürlüğünün esir edilmesine göz yumma sakın! Biçare senin içinde, bul onu. Yalvarıyorum korkma. Ve başla artık hayatına. Hislerini bulmak için çık şu yola. Unutma, zaman çok kısa! Zaten, yaşayan bir ölüyüm, diyorsun ya. Olamaz ki öyle bi dünya. Bir gün gerçekleşirse gerçekten ölümün, çok üzülürsün son nefesini verdiğin o gün. Eğer yaşamaksa düşündüğün. O zaman olsun bugün senin doğum günün. Karar senin ‘Bu Kız’. Yaşamak mı istediğin yoksa ölümünde var olmak mı?..

          İşte bu kız yaşamaktan vazgeçirilen kız…

          Sahi kim bu kız?

          Bu kız… Adı Fatîma.

          Yaşamaktan vazgeçirildi dediniz, peki ya vazgeçti mi? Fatîma şu an hayatta mı? Nefesini bulabildi mi, yakalayabildi mi ruhunu? Yoksa hala ölü bir ruhla mı dolaşıyor etrafta, hala tutsak mı başkalarının hayatında. Bu kız şu an ne durumda?

          Orasını ne siz sorun ne ben söyleyeyim… Çünkü bunun cevabı ne bende ne de sizde. Bunun cevabı yazdıklarımı yaşayanların kalbinde. Bunun cevabı ‘bu kız’da, Fatîma’da. Ama umuyorum ki yaşadığını hissettiği anlarda dolaşıyordur yüreği. Tutsak yaşadığı günlerden kurtulmuş ve özgürlüğüne kavuşmuştur umarım. Umarım bir adım atabilmiştir ruhunu, benliğini, kendini bulabilmek için. İnşaAllah umduğum hayatı yaşıyorsundur Fatîma… İnşaAllah ara sıra gelen dalgalarda boğulmaz ve asla pes etmezsin. Yüzmeyi öğrenmiş ol lütfen. Yolculuğunda önüne çıkan her engelde içine dolmasını istediğin huzuru hatırla ve unut yaşadığın ve yaşayacağın tüm acılarını. Ve şunu bil ki! Rabbim her zaman senin yanında. Sen istesen de istemesen de… Varlığını hissettiğin anlarda kalman umuduyla Fatîma…. Hoşçakal.

          Yazıyı okuyan kardeşime kısa bir not: Ey Dost! İster misin bugün senin de doğum günün olsun. Gerçeğe uyandığın zaman ‘Cennet’te görüşmek üzere. İnşaAllah tabii. O zamana dek Rabbime emanetsin. Görüşmek üzere…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir