Kim bu ‘ben’?

Seçimlerimiz mi bizim ürünümüz yoksa biz mi seçimlerimizin ürünleriyiz?

Seçim yaptığımızın farkına ilk olarak ne zaman varırız?

Hepimizin reddedemeyeceği bir şey varsa o da dünyaya nerede ve ne zaman gözlerimizi açmak isteyeceğimizi belirliyor olamamamızdır. Hiçbir şeyin farkında olmadan, etkimiz bulunmadan gözlerimizi açtığımız bu dünyaya dahil olmaya çalışıyoruz. Bu dünyayı ne kadar değiştirebiliyoruz diye sorguluyoruz belki kendimizi. Belki içerisinde olmak istediğimiz dünyayı biz belirleyemiyoruz, peki ya sonrasında, biz kendi dünyamızı yaratabiliyor muyuz?

Ardı arkasına bu kadar çok sıralanabilecek soru varken verebileceğimiz cevaplar da sorular kadar çok mu, merak etmiyor değilim. Hayata başlangıcımızda bile ‘kendimizi yarattığımız öteki’ anne ve babamızken nasıl farklı bir bakış açısı geliştirebiliriz, diye sorgularken bulabiliyoruz bazen kendimizi. Onlarla yatıyor, onlarla kalkıyor, onların belirlediği yerlere gidip onların istediği şeyleri giyiyoruz. Hatta yiyeceğimiz şeyleri bile onlar belirliyor. Belki de çocukluk dönemi diyeceksiniz, ya sonrası? Bu kadar sözünden çıkamazken ailemizin –bırakın onları seçmeyi, bazı alışkanlıkları bile değiştiremezken- nasıl ‘ben’ olabiliyoruz”, “onlar bize bu kadar çok müdahalede bulunurken biz neden onları sorgulayamıyoruz bile” düşüncesinden alıkoyamıyoruz kendimizi.

Tamam, kabul. Çocuk yaşlar, bilinç yok. Hayatın farkında bile değiliz belki. Bir yönlendirmeye ihtiyaç var, evet. Bir nevi koruma mekanizması gibi düşünüyoruz. Ama dışarıya karşı korurken onlar bizi, kendi ailemizden koruyamıyoruz kendimizi.

Sonrası… Gerçekten ne kadar kendin olduğunu düşünüyorsun? Kültürel bir form olarak tasarımlıyorum şu an belki ama müdahalelere karşı çıkacak yaşa, konuma gelsek dahi bu çerçeveden çıkamıyoruz.

Benliğimizi aramaya başladığımız yer kimi zaman ergenliğin sonu, kimi zaman üniversite dönemi, kimi zamansa bu dönemin sonu. Belki de hepsi. Bireysel hareket etmeye başlıyoruz. Okuyoruz, geziyoruz, arkadaşlıklar kuruyoruz, sosyalleşiyoruz… Sınırlarımızı genişletiyoruz aslında. Her gün o kadar çok şeyi deneyimliyoruz ki benliğimizin inşa sürecinin farkına bile varmıyoruz çoğu zaman. Hayatın bize kattıklarını görmüyoruz, irdelemiyoruz.

Belki de kendimizi sorgulamaya buradan başlayabiliriz:

Acaba ilk kez ne zaman ‘ben buyum’ diyebildik? Ne kadar ‘ben’ olabildik?

Not: Devamı ‘gelecek’…

5 thoughts on “Kim bu ‘ben’?

  • Ocak 19, 2021 tarihinde, saat 2:58 pm
    Permalink

    “Kendi ailemizden koruyamıyoruz kendimizi” Ne kadar da utanıyorum katılıp hak verirken. Bu cümleyi yazarken bile parmaklarımda telaş ve suçluluk var. Hissedilenlerin telaşı çok acı.. Evet aç değilim, evet vücudumda yaralar yok, sıcacığım belki haliyle kocaman şükranlarım var- sonsuz teşekkürlerim var lakin sonunda fikirlerim, düşüncelerim, hislerim yaralı dediğim amalarım var. Birçok ‘ben’ var.

    Yanıtla
  • Ocak 24, 2021 tarihinde, saat 9:59 am
    Permalink

    Bir ben var …ya hep benden öte diye algılanmış…belki de alışkanlıkların tam da orta yerine denk geliyoruz…ben olmasın da ne olursa olsun…
    Sanırım ben olabilmek için bir hayli kavga gerekiyor kendi içimizde.
    Belki de yazının devamında bir cevap bulacağız….
    ! ya medet Meysuş

    Yanıtla
  • Ocak 24, 2021 tarihinde, saat 4:26 pm
    Permalink

    İnsan ben ve öteki formunda sürekli bir devinim halindedir. Belirlenmiş ya da saptanmış bir tanımdan ziyade varlığını kendisi ile mündemiç kılan varolma özgürlüğüdür. Zamanın ruhuyla değişen mefhumlar onun “ben” olma serüveninde dalgalanmalar yaşatır. “Ben” var oldukça bu süreç devam eder. Bilimin kaskatı tiranlığı yaşamın açıklığı karşısında çaresizdir. Nitekim Ortega Y Gasset durumu şu şekilde tespit etmiştir; “Hiç kuşkusuz, geçmişimiz ağırlığını üstümüzde duyurur, gelecekte şöyle olmaktansa böyle olmaya özendirir, ama bizi ne zincirler, ne sürükler. (Burası mühim) İnsan ancak öldüğünde varlığı belirlenir: Ne olmuşsa olmuştur artık, yeni baştan biçimlendirilmesi, tersine çevrilmesi, yerine başka bir şey konması olanaksızdır. Mallarme’nin Edgar Poe’yu ölmüş olarak gördüğü ünlü dizesinin anlamı budur:

    Sonsuzluk kendine dönüştürüyor onu sonunda”

    metnin sonunda devamı “gelecek” tavrı, geleceğin tırnak içinde verilmesi yaşamın bu açıklığına işarettir zaten. Evet var olduğumuz müddetçe devamı “gelecek” …

    Alıntı kısım; Ortega Y Gasset, İnsan ve Herkes, sf.148

    Yanıtla
  • Nisan 2, 2021 tarihinde, saat 10:34 pm
    Permalink

    İnsanlar korkmayı bile sonradan öğrenen canlılar herşeyi bize öğretildiği gibi yaşıyoruz hayata gözlerimizi açtığımız andan itibaren belirli kalıplara koyulmaya başlıyoruz kimimiz şanslı kimimiz şanssız hani derler ya aile ya şanstır ya da yara ne kadar sonradan kendi yolumuzu kaderimizi çizmeye çizmeye başlasak bile bu kalıplardan yara bere içerisinde çıkıyoruz üzerinden ne kadar zaman geçse de o izleri taşıyor ve kendimizi bir anda ebeveynlerimizin hareketlerini konuşma düşünme tarzı içerisinde buluyoruz kaçılmaz son

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir