Sen Kalk …

Kamer, yitirirken ışığını – ki Zühre henüz oradaydı, apaçık- Şems, doğarken tabiat ananın rahminden,
sen, kalk gel.
Arş, başağı baş vermiş buğday tarlası gibi olsa da kırk yıllık kazanın mabadı gibi olsa da; gel.

Müstesna bir kara parçası gibi vücudunun her bir bölümü,
ancak namütenahi evrenin kapı komşusu olan bir galaksidesin.
Hem herkes tanır seni hem de yedi düvele yabancısın.
Bilindik harflerle ancak bilinmeyen bir dilde yazılmış,
sesi tanıdık da sözü inkarcılardanmış gibi.
Mevsimin bilindik de hissettirdiğin sıcaklık, hissedilemez derecede.
Bir şey var aklımda, hem bildiğin hem de bilmek istemediğin cümleler,
en anlatılmaz haldeyim, o yüzden anlatamadım olanı biteni.
Yüreğimdekiler dilime değil de elime döküldü,
bu yüzden kulağına değil gözlerine söylüyorum,
“henüz akrep kovalıyorken yelkovanı bizim için, sen kalk …”

Miskin

kalemi için yaşayan, mürekkebini oksijen bellemiş, düstursuzluk ve rahatsızlık için emek veren, yanlışlıkla yirmi birinci yüzyıla düşmüş, düşünmeye meftun biri.

2 thoughts on “Sen Kalk …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir