Suskun Yürek

Bir kız düşünelim hep birlikte. Gözyaşlarını gizleyen, her ne olursa olsun güçlü görünmeye çalışan, acılarını sineye çeken bir kız düşünelim. Hırpalanan kalbini bir kenara bırakarak yaşamak için mücadele eden bir kız. Bugün düşünelim hep birlikte! Hıçkıra hıçkıra ağlamak isteyen bir kimlik, bir beden, bir ruh… Ve çaresizce susmuş bir yürek. Dertsiz gözüken bir kalp, mutluymuş gibi davranan bir beden, gönlü rahat, huzur içinde yaşıyormuşçasına ortalarda dolanan bir insan. Ve bu mümkün olmayan gerçeklere inanan veyahut da inanmış gibi yapan bizler. Buyurun düşünelim hep birlikte!

Sen ey mücrim! Düşünmez misin ki her kalpte bir yara, her insanda bir acı vardır? Bilmez misin ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir? Hiç mi duymaz hiç mi görmezsin ya mücrim, acılar içinde kıvranan, sancılarla yaşayan bu kalbi? Okuyamaz mısın bir kitap gibi elini tuttuğun kimselerin yüreğinden geçenleri? Hiç mi anlamaz hiç mi fark etmezsin? Öylesine kör mü kalbin, fark etmez mi gönlün.. Gerçekten bir haber misin yaşanılanlardan..

Öyleyse ben tanıştırayım sizi. Kalbini susturmuş, yüreğine hapsolmuş, kendini unutmuş, düşüncelerinde kaybolmuş, hislerine dem vurmuş bu kişiyle. Varlığından haberinin olmadığı bu kızla, hiç bilmediğin belki de duymadığın bir hayatla, senin sevgine merhametine ihtiyacı olan bu canlı şahısla. Hazır mısın tanışmaya?

Hüznü gönlünde biriktirir. Gözlerinde bir boşluk, yüzünde ise anlamsızlık vardır. Bedeni canlı bir cenaze gibidir. Ruhu yalnızlığı barındırır. Hep bir yarım kalmışlık, eksiklik yatar suskun ve mahzun bakışlarının altında. Acıyı anımsatırcasına nefes alıp verir. Öyle düşlere sahiptir ki, derdi tanıtırcasına. Huzursuzluk bir düğümdür yüreğinde. Kördüğüm halini almış bu düğüm hissizliği anımsatır kendi halince. Yoksunluğu bilir, düşüncesizliği yaşar, sessizliği anlatır gözbebekleri. Sükûnetle örter tüm varlığını, sakinliğe dalar. Fakat büyük bir kargaşanın içinde bulur kendini. Boğulacağını düşüne düşüne yüzer. Çırpınışları kurtarılmaya değer türdendir. Avuç içlerinde dolaşır çığlıkları. Sadece kendisinin duyduğu feryat figanları dinlemekten bitap düşmüştür artık. Öylesine yorgundur ki. Ölesiye bir yorgunluk içerisinde kıvranır tüm hücreleri. Her zerresinden çaresizlik akar sanki. Dilinde ise sessiz bir çığlık: “Kurtarın beni..” Ama tüm bunlara rağmen daima gülümser. Tebessümü görev edinir kendine. Çünkü her şeyi bu şekilde gizleyebildiğini düşünür, öyle sanar, buna inanır. Utanır çünkü halinden. Aslında kurtulmak ister evet ama bunu dile getirmekten çekinir. Yük olmak istemez kimseye. Herkesin derdi kendine yeter zaten, ben kimim ki der. Yardıma ihtiyacı olduğunu bile bile acımasızca terk eder benliğini. Bir yerlerde kurtarılmayı bekler sessizce. Biri beni görsün, fark etsin ister. Tutsun elimden, halimi/ahvalimi bilsin, anlasın, yüzümdeki acı tebessümden tanısın beni ve beni bana getirsin, hayallerine kapılır.

Tamam yeter sus artık. Yapma! Kelimeler… Öylesine güçlüler ki. Daha fazlasını kaldıramayacağım. Yürüyen bir cesettir senin bahsettiğin. Bense bu gerçekle geç de olsa yüzleştiğim… Ama yeter, daha fazla devam etme. Hazır değilim o kızı tanımaya, onunla tanışmaya.

Peki madem, öyle olsun, sustum say. Kelimelerime son verdim farz et. Lakin anlamana sevindim. Harflerin birlikteliğinden oluşan gücü fark etmene, hecelerin yan yana gelmesiyle kelimeleri anlamlandırmana ve cümlelerin dehşet verici çığlıklarını duymana sevindim, bunu bil istedim. Şimdi ise susmamı istiyorsun benden. Anlatma diyorsun, bahsetme o kızdan. Sözlerim ağır mı geldi gerçekten? Yüreğin mi parçalandı yoksa? Ya da yüzleştiğin bu gerçek seni kendine mi getirdi? Ben canlı bir cenaze dedim, sen ise yürüyen bir ceset. Tanımak istemiyorum, tanışmayalım dedin. Üzgünüm.. Ben bir söz verdim. Tanıştırayım sizi dedim. Ne yazık ki tanımak istemediğin o kızın adı Zeynep. İşte şimdi tam karşında, tüm varlığıyla seni seyrediyor. Seni izleyen bir çift göz var işte burada. Yalvarırcasına senden yardım bekleyen bir çehre duruyor önünde. Tanıştığına memnun olduğunu söyleyen bir el uzanıyor sonra sana doğru. Sense tutmak istemiyorsun bu eli. Çünkü artık biliyorsun. Ortada kocaman bir yaşanmışlık var, görüyorsun. Farkına vardığın bu gerçekle yüzleşmek ağır geldiği için çekip gitmek istiyorsun belki de. Üzgünüm ama maalesef buna izin veremem. Ortada tanışmak istemediğin biri daha var çünkü. O kızı tanımak istemediğini, onunla tanışmak için kendini yeteri kadar hazır hissetmediğini söyledin biliyorum. O kız Zeynep’ti evet. Bununla birlikte ufak da olsa bir yıkım yaşadığının farkındayım lakin sana vereceğim bu şeyden sonra bir harabeye dönebilir kalbin. Metanetli olmanı diler, soğukkanlılığını korumanı, yumuşak kalmanı tavsiye ederim. Lütfen al. Tanışmak istemediğin varlık, sana verdiğim bu kutunun içinde..

Ayna mı?…

Ne! Neden yapıyorsun bunu bana? Kaldıramıyorum diyorum sana anlasana.. Heey! Nerdesin? Kimse yok mu?

Nasıl yani Rabbim?!. Kaç parça var benliğimden? Kaç kişiyim ben? Hangisi benim? Yüreğim parça parça Allah’ım. Kalbim bölük pörçük. Kaça bölündüm böyle anlamıyorum. Acı veriyor Rabbim. Sol yanımda bir ağrı var. Ağır geliyor. Anlamlandıramıyorum. Çıkış yolu var mı bilmiyorum. Hissettiğim tek şey yorgunluk. Evet, gözkapaklarımın ağırlaştığını hatırlıyorum…

Ve, ucu bucağı kesilmeyen bir sessizlik..

Etraf karanlık, hava kasvetli..

Hüzün sarmış dört bir yanı, acı kokuyor buram buram..

Söyle bakalım şimdi ey mücrim. Bu hale nasıl geldik, neden bu haldeyiz dersin? Toplumun kanayan yarası mı? Öyle mi diyorsun? Haklı olabilirsin.. Ama hatırlatmak istediğim bir gerçek daha var. Hep bir gerçek var zaten değil mi?… Nedir bu gerçek merak mı edersin?

Her kayboluş içinde bir varoluş barındırır. Kelimenin özünde bile bu vardır. Kayb(oluş)… Bak mücrim kardeş! Harflerin konuştuğu, kelimelerin bağırdığı, cümlelerin savaştığı bu hissizliği yaşıyor kalbimiz. Eyvallah. Fakat hissizliği bile hisseden, bunun farkında olan bir kalp olduğu müddetçe hep bir varoluş söz konusudur, bunu unutmayasın. Bu kayıplar olmasa nasıl geliriz ki kendimize. Bir şeyin bulunabilmesi için önce kaybolması gerekmez mi sence de? Kendini her kaybettiğini sandığın anda aslında bulduğunun farkında değil misin? Bu güzel yolculuğunun tadını çıkarmaya ve bunu anlamlandırmaya ne dersin? Pekii, bundan sonrası için bana söz verir misin? Şunu da söylemek isterim ki asla ve asla yalnız değilsin. Tek kayıp çocuk sen değilsin yani. Ben varım, Zeynep var ve daha niceleri… Kayıpların varlığı söz konusu bir kere. O yüzden, üzülmek yok, pes etmek hiç yok. Anlaştığımızı varsayıyorum sayın mücrim. Ve şimdi sizi yokluğa, yoklukta var olmaya davet ediyorum. Davet mektubumu da buraya bırakıyorum.

“Yokluğunda var olduğum zamanlarım kendimi kaybetmeme sebep olmuştu. Bense varlığında yok olmayı seçip kendimi buldum.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir